14 Mart 2013 Perşembe

Bilinçdışı Dogmalar

       Bir varlığın hatası'nı derinlemesine anlayacak, ona maksat ve teşebbüslerinin boşunalığını gösterecek güçteyizdir; fakat içgüdüleri kadar kaşarlanmış, önyargıları kadar eski bir fanatizmi gizleyerek, zamana canla başla sarılmasına nasıl engel olmalı? İçimizde, yakışıksız bir inanç ve kesinlikler yığını taşırız - kuşku götürmez bir hazine gibi. Bundan kurtulmayı ya da bunları altetmeyi başaran kimse bile, -kendi zihin açıklığının çölünde- hâlâ fanatik kalır: Kendinin, kendi varoluşunun fanatiğidir; bütün saplantılarını kurutmuştur, bu saplantıların kabuklarından çıktıkları zemin dışında; bütün sabit noktalarını kaybetmiştir; bağlı oldukları sabitlik dışında. Hayatın ilâhiyatınkilerden daha değişmez dogmaları vardır; çünkü her varoluş, cinnetin ya da imanın zırvalarının bile dudağını uçuklatan şaşmazlıklar içine demir atmıştır... Şüphelerine aşık olan kuşkucunun bile, kuşkuculuğun fanatiği olduğu ortaya çıkar. İnsan, tam anlamıyla dogmatik varlıktır; dogmaları da, onları dile getirmediği, bilmediği ve takip ettiği ölçüde derindir.
       Hepimiz, düşündüğümüzden çok daha fazla şeye inanırız; höşgörüsüzlükleri barındırır, kanlı tedbirlere ihtimam gösterir ve fikirlerimizi aşırı yöntemlerle savunarak dünyayı itiraz edilmez gezici kaleler gibi katederiz. Herkes kendi kendisi için yüce bir dogmadır; hiçbir ilâhiyat, tanrısını, bizim benliğimizi koruduğumuz gibi korumaz; o benliği de şüphelerle sarıp mesele edinsek bile, gururumuzun sahte bir zarafetindendir bu: Dava peşinen kazanılmıştır.
       Kendi mutlağından nasıl kurtulmalı? Bunun için, içgüdülerinden yoksun, hiçbir ismi olmayan ve kendi suretini tanımayan bir varlık tahayyül etmek gerekir. Fakat dünyadaki her şey bize hatlarımızı yansıtır ve gece bile, kendimizi hayranlıkla seyretmemize engel olabilecek kadar yoğun değildir asla. Kendimiz için fazla mevcut olduğumuzdan, doğum öncesi ve ölüm sonrasındaki namevcudiyetimiz bizi sadece bir fikir olarak, o da çok kısa süreliğine etkiler; sürüp gitmemizin ateşini, bozulan ama yine de ilkesi itibariyle tükenmez olan bir ebediyet gibi hissederiz.
       Kendine tapmayan kişi daha doğmamıştır. Yaşayan her şey kendisini çok sever; hayatın derinlikleriyle yüzeyini kasıp kavuran dehşet başka türlü nereden gelirdi ki? Herkese göre evrendeki tek sabit nokta kendisidir. Eğer bir insan bir fikir için ölürse, bunun nedeni fikrin onun fikri olmasından, onun hayatı olmasındandır.
       Hiçbir aklın hiçbir eleştirisi insanı "dogmatik uykusu"ndan uyandırmayacaktır. Eleştiri felsefede bol bol rastlanan düşünülmemiş kesinlikleri sarsabilecek ve katı tasdiklerin yerine daha esnek önermeler koyabilecektir; fakat dogmalarının üzerinde pinekleyen yaratığı telef etmeden akılcı bir tutumla sarsmayı nasıl başarabilecektir ki?
E.M.Cioran
Çürümenin Kitabı

15 Şubat 2013 Cuma

Toy Tanrı

Derin bir nefes alıp var gücümle
Bir dünya yarattım kendime
İnsanlarla doldurdum tüm coğrafyasını
Ama içine güç koymadım
Çok çılgınca bir fikirdi.
Başta çok kızdılar bana
Sonra sahte gülümseyişlerle içinde oynadılar.
Hangi telden çalarsa çalsınlar
Hiçbiri, bir ötekini,
Altedemedi.
Tüketemedi.
Zamanla kullarım mutsuz oldu;
Dünyam güç ilişkisinden yoksundu.
Bir şey yapmalıydım...

Yavaş yavaş güç dağıttım onlara.
Birer birer.
Gücü alan büyüdü,
Ama sahte gözlerde.
Gücü alan uludu,
Ama korkak kahramanlıklarla.
Gücü alan hızlandı,
Ve kör bir şekilde ölüme tosladı.
Ama...
Artık gülümsüyorlardı...

Bana her gün güç için
Yalvarıyorlardı!
Barış ve huzurda güçlü olmak nedir
Bilmiyorlardı.
Eski inanmayanlarım,
En fanatik destekçilerim olmuşlardı.
Kimileri kalp kırıklıklarıyla
Kimileri türdaşlarının akan kanıyla
Besleniyordu.
Hata yapmıştım...

Terkettim.

Kendilerine yeteceğini sandıkları iradeleri,
Onları kaçınılmaz sonlarına taşıdı.
Ve ben çok uzak yıldızlarda
En yakın dostum 'zaman'la
Nefes almaya devam ettim.
Huzurlu, barışçıl, yalnız
Ve size göre sıkıcı.

27.07.2011   


İlk Yazı



İlk yazıma bir-iki küçük alıntı ile başlamak istiyorum.






Tepkici Melekler

"Bu dünyada hiçbir şey kendi yerini bulmuş değildir, başta bizzat dünya olmak üzere... Öyleyse, 'insan adaletsizliği'ni seyrederken hiç şaşırmamak gerekir. Toplumun düzenini reddetmek de kabul etmek de aynı şekilde abestir: Onun iyi veya kötü yönde değişimlerine, ümitsiz bir tutuculukla maruz kalmaya mecburuz; tıpkı doğuma, aşka, iklime ve ölüme maruz kaldığımız gibi. Hayat yasalarının başında çürüme gelir: Kendi kalıntılarımıza, cansız nesnelerin kendi kalıntılarına olduklarından daha yakınızdır; onlardan önce pes ederiz ve yok edilmez gibi görünen yıldızların bakışları altında kaderimize doğru koşarız. Ama bizzat yıldızlar da, sadece yüreğimizin ciddiye aldığı, sonra da istihza noksanlığının kefaretini büyük acılarla ödediği bir evrenin içinde ufalanırlar...


Tanrı'nın ve insanların adaletsizliğini hiç kimse düzeltemez: Her fiil, kökendeki Kaos'un, görünürde örgütlenmiş, özel bir durumudur. Kökü çağların başlangıcına dayanan bir girdabın içinde sürükleniriz; o girdabın düzen çehresine bürünmüş olması da, sadece bizi daha iyi kapıp sürüklemek içindir..."


E.M.Cioran


Çürümenin Kitabı(1949)






Boşluğun Yelpazesi


"Filancayı şu hedefin peşinde, falancayı başka bir hedefin peşinde gördüm; insanları, birbirini tutmayan konularla büyülenmiş, her biri aşağılık ve tanımlanamaz olan tasarı ve düşlerin sihrine kapılmış gördüm. İsraf edilen onca ateşliliğin nedenlerine akıl erdirmek için her durumu tek tek incelerken, her hareket ve her çabanın anlamsızlığını anladım. İnsanı yaşatan hatalardan etkilenmeyen tek bir hayat var mıdır? Kökleri küçük düşürücü olmayan, sebepleri icat edilmiş olmayan, arzularla ortaya çıkmış mitoslara sahip olmayan tek bir berrak ve şeffaf hayat var mıdır? Her tür yararlılıktan arınmış fiil nerededir? Akkorluktan tiksinen güneşte mi? İmansız bir evrendeki melekte mi? Yoksa ölümsüzlüğe terk edilmiş bir dünyadaki aylak solucanda mı?






Kendimi bütün insanlara karşı savunmak, çılgınlıklarına tepki göstermek ve bunun kaynağını ortaya çıkarmak istedim; dinledim ve gördüm - ve korktum: Aynı sebeplerle ya da herhangi bir sebeple hareket etmekten, aynı hayaletlere ya da tamamen başka bir hayalete inanmaktan, aynı sarhoşluklara ya da tamamen başka bir sarhoşluğa gömülmekten korktum.


...


Sırrımızı -yanılsamalarımızı- mezara götürdüğümüzü, soluğumuzu canlandıran esrarengiz hatayı atlatamadığımızı, hazların ve hakikatlerin hükümsüzlük açısından denk oldukları kestirilemediği için fahişelerle kuşkucular dışında herkesin yalana battığını düşünmek insanın aklını karıştırır.


...


İnsanların var olmak ve harekete geçmek için sarıldıkları nedenleri, kendimde ortadan kaldırmak istedim. Sözle anlatılmayacak kadar normal bir hale gelmek istedim, -şimdi de sersemlemiş bir halde, budalalarla aynı düzeyde ve onlar kadar boşum."


E.M. Cioran


Çürümenin Kitabı(1949)



Cioran okumayı, dili ve içeriği kaldırabileceği hususunda kendine güvenen herkese tavsiye ederim. Aradan birkaç fikir çekip kendi düş dünyamdakilerle sahip olduğu paralelliği görmek beni mutlu ediyor. Yine de her insan farklı hayatlar yaşar ve farklı etkilere karşı farklı tepkisel yargılar oluşturur. Bu doğrultuda; fanatik bir takipçi olmak yerine, ihtiyaç duyulan faydayı alarak mevcut fikirleri, değişen dünya şartlarına uygun ve çok daha güçlü konumlara taşımak gerekir. Zira fanatik şekilde takipçilik, başkasının 'şahsiyetiyle' kendine fayda sağlama çabasıdır ve aşağılık bir davranıştır. Bize sağladığı özgün yönlendirmeleri ve göstermiş olduğu çaba için Cioran'a teşekkürler.