14 Ocak 2014 Salı

Cioran'dan birkaç alıntı daha...

Cioran'ın öyle yazıları var ki, kendini tekrar tekrar okutmayı başarabiliyor. Hayatın zihin bulandıran canlılığına kapılıp yaşadığım her tutulma döneminin ardından bana adeta bir kafa ayarı yapıyor. Bu yayında alıntılayacağım pasajlar yine Çürümenin Kitabı adlı eserinde yer alıyor.

Nihai Yıpranma
En tiksinç sokak orospusuyla yarışan bir şey vardır; pis, aşınmış, süklüm püklüm olan ve kızgınlığı tahrik edip huzuru bozan bir şey –öfkelenmenin bir doruk noktası ve her an kullanılan bir mal: Kelime’dir bu; daha açık olarak da yararlandığımız kelime. Ağaç derim, ev, ben, harika, aptal derim; herhangi bir şey diyebilirdim; bütün isimlerin ve bütün sıfatların, bütün bu saygıdeğer geğirtilerin katili olacak birini düşlerim. Bazen bana, onlar ölmüşler de hiç kimse onları gömmek istemiyormuş gibi gelir. Korkaklıktan, onlara hâlâ canlı nazarıyla bakarız ve burnumuzu tıkamadan kokularına tahammül etmeyi sürdürürüz. Halbuki yokturlar, artık hiçbir şey de ifade etmemektedirler. Kullanıldıkları tüm ağızları, onları yozlaştıran tüm solukları, tüm sarfedilme fırsatlarını düşündüğümüzde, onunla kirlenmeksizin hâlâ tek bir kelime kullanabilir miyiz?

Hepsi ağızlarda çiğnendikten sonra atılır bizim önümüze: Hâlbuki başkaları tarafından çiğnenmiş bir yiyeceği yutmaya cesaret edemezdik: Söz kullanımına tekabül eden maddî bir fiil yüreğimizi kaldırır; yine de herhangi bir sözün altında yabancı bir tükürüğün tadını algılamamız için bir hırçınlık ânı kâfi gelir.

Dili tazelemek için insanlığın konuşmayı bırakması gerekirdi: İşaretlerden yararlanır, ya da daha etkili bir biçimde sessizliğe başvururdu. Kelime fuhuşu, onun aşağılıklaşmasının en görünür belirtisidir; artık ne eldeğmemiş bir sözcük vardır, ne de saf bir dillendirme; hatta anlamlandırılan şeyler de dahil, tekrarlana tekrarlana değer kaybeder her şey. Hiç değilse nesnelere başka bir usare vermek için, neden her nesil yeni bir ağız öğrenmesin? Kanı çekilmiş simgelerle nasıl sevilir ve nefret edilir? Nasıl eğlenilir ve acı çekilir? “Yaşam”, “ölüm” –metafizik basmakalıplar, geçersizleşmiş muammalar… İnsan kendine yeni bir gerçeklik yanılsaması yaratmalı ve bu amaçla başka kelimeler icat etmeliydi; çünkü elindekiler kansızlaşmıştır ve cançekişme safhalarında artık aktarım mümkün değildir.

Ataletin Disiplini
Her tarafta isteyen insanlar…, çapsız ya da esrarengiz hedeflere doğru koşuşturan adımların maskaralığı, çakışan iradeler, herkes bir şey istiyor, kalabalık bir şey istiyor, bilmem neye doğru yönelmiş binlerce insan. Onları izleyemezdim, hele onlara hiç meydan okuyamazdım. Şaşırıp kalırım: Onlara bunca canlılığı hangi mucize vermiştir? Olağanüstü hareketlilik: Bu kadar az ette bunca hayat doluluk ve histeri! Hiçbir kuruntunun teskin etmediği, hiçbir bilgeliğin yatıştırmadığı, hiçbir burukluğun keyfini bozmadığı o telâşe müdürleri… Tehlikelere kahramanlardan daha rahat bir biçimde meydan okurlar: işeyararlığın bilinçsiz havarileridir bunlar; Doğrudanlığın azizleridir… Zamanın panayırlarındaki tanrılardır…

Mağaraların Mimarı
İlâhiyat, ahlâk, tarih ve her günkü tecrübemiz bize, dengeye ulaşmak için sonsuz sayıda sır olmadığını öğretirler; tek bir sır vardır: İtaat etmek. "Bir boyunduruğu kabullenin." diye tekrarlarlar bize, "ve mutlu olursunuz; bir şey olun ve acılarınızdan kurtulursunuz.” Gerçekten de şu dünyada her şey meslek’tir: zamanın profesyonelleri, soluk almanın memurları, ümit etmenin asilzadeleri olan bizleri doğmadan önce bir makam beklemektedir: Kariyerlerimiz annelerimizin karnındayken hazırlanır. Resmî bir evrenin üyeleri olarak, sadece delilerin lehine yumuşayan katı bir kader mekanizmasıyla bir yer işgal etmek zorundayızdır orada; hiç değilse deliler bir inanç sahibi olmakla, bir kurumu benimsemekle, bir fikri desteklemekle, bir girişimi sürdürmekle yükümlü değildirler. Toplum oluştuğundan beri, ondan kaçmayı istemiş olanlar zulme uğramıştır ya da çeneleri kapatılmıştır. Her şeyiniz affedilir, yeter ki bir mesleğiniz, isminizin bir alt-başlığı, yokluğunuzun üzerinde bir damga olsun. “Hiçbir şey yapmak istemiyorum,” diye bağırma cüreti kimsede yoktur – bir cani karşısında, fiiliyattan âzâde olmuş biri karşısında olduğumuzdan daha fazla bağışlayıcıyızdır. İtaat etme imkânlarını çoğaltmak, özgürlüğünden feragat etmek, içindeki serseriyi öldürmek… İnsan, esaretini böyle inceleştirmiş ve hayaletlere bağlamıştır. Horgörülerini ve başkaldırılarını bile, tavırlarının, hareketlerinin ve ruh hallerinin ırgatı olduğundan, onların hâkimiyeti altına girmek iin geliştirmiştir. Mağaralardan çıkıp oradaki batıl inançlarını muhafaza etmiştir; onların tutsağıyken, mimarı haline gelmiştir. İlk baştaki koşullarını daha fazla yaratıcılık ve incelikle sürdürür; ama aslında, karikatürünü büyülterek veya ufaltarak, yüzsüzce aşırmaktadır. İpin ucundaki şarlatandır; burkulmaları ve yüz buruşturmaları hâlâ yanılsamaya yol açmaktadır.

14 Mart 2013 Perşembe

Bilinçdışı Dogmalar

       Bir varlığın hatası'nı derinlemesine anlayacak, ona maksat ve teşebbüslerinin boşunalığını gösterecek güçteyizdir; fakat içgüdüleri kadar kaşarlanmış, önyargıları kadar eski bir fanatizmi gizleyerek, zamana canla başla sarılmasına nasıl engel olmalı? İçimizde, yakışıksız bir inanç ve kesinlikler yığını taşırız - kuşku götürmez bir hazine gibi. Bundan kurtulmayı ya da bunları altetmeyi başaran kimse bile, -kendi zihin açıklığının çölünde- hâlâ fanatik kalır: Kendinin, kendi varoluşunun fanatiğidir; bütün saplantılarını kurutmuştur, bu saplantıların kabuklarından çıktıkları zemin dışında; bütün sabit noktalarını kaybetmiştir; bağlı oldukları sabitlik dışında. Hayatın ilâhiyatınkilerden daha değişmez dogmaları vardır; çünkü her varoluş, cinnetin ya da imanın zırvalarının bile dudağını uçuklatan şaşmazlıklar içine demir atmıştır... Şüphelerine aşık olan kuşkucunun bile, kuşkuculuğun fanatiği olduğu ortaya çıkar. İnsan, tam anlamıyla dogmatik varlıktır; dogmaları da, onları dile getirmediği, bilmediği ve takip ettiği ölçüde derindir.
       Hepimiz, düşündüğümüzden çok daha fazla şeye inanırız; höşgörüsüzlükleri barındırır, kanlı tedbirlere ihtimam gösterir ve fikirlerimizi aşırı yöntemlerle savunarak dünyayı itiraz edilmez gezici kaleler gibi katederiz. Herkes kendi kendisi için yüce bir dogmadır; hiçbir ilâhiyat, tanrısını, bizim benliğimizi koruduğumuz gibi korumaz; o benliği de şüphelerle sarıp mesele edinsek bile, gururumuzun sahte bir zarafetindendir bu: Dava peşinen kazanılmıştır.
       Kendi mutlağından nasıl kurtulmalı? Bunun için, içgüdülerinden yoksun, hiçbir ismi olmayan ve kendi suretini tanımayan bir varlık tahayyül etmek gerekir. Fakat dünyadaki her şey bize hatlarımızı yansıtır ve gece bile, kendimizi hayranlıkla seyretmemize engel olabilecek kadar yoğun değildir asla. Kendimiz için fazla mevcut olduğumuzdan, doğum öncesi ve ölüm sonrasındaki namevcudiyetimiz bizi sadece bir fikir olarak, o da çok kısa süreliğine etkiler; sürüp gitmemizin ateşini, bozulan ama yine de ilkesi itibariyle tükenmez olan bir ebediyet gibi hissederiz.
       Kendine tapmayan kişi daha doğmamıştır. Yaşayan her şey kendisini çok sever; hayatın derinlikleriyle yüzeyini kasıp kavuran dehşet başka türlü nereden gelirdi ki? Herkese göre evrendeki tek sabit nokta kendisidir. Eğer bir insan bir fikir için ölürse, bunun nedeni fikrin onun fikri olmasından, onun hayatı olmasındandır.
       Hiçbir aklın hiçbir eleştirisi insanı "dogmatik uykusu"ndan uyandırmayacaktır. Eleştiri felsefede bol bol rastlanan düşünülmemiş kesinlikleri sarsabilecek ve katı tasdiklerin yerine daha esnek önermeler koyabilecektir; fakat dogmalarının üzerinde pinekleyen yaratığı telef etmeden akılcı bir tutumla sarsmayı nasıl başarabilecektir ki?
E.M.Cioran
Çürümenin Kitabı

15 Şubat 2013 Cuma

Toy Tanrı

Derin bir nefes alıp var gücümle
Bir dünya yarattım kendime
İnsanlarla doldurdum tüm coğrafyasını
Ama içine güç koymadım
Çok çılgınca bir fikirdi.
Başta çok kızdılar bana
Sonra sahte gülümseyişlerle içinde oynadılar.
Hangi telden çalarsa çalsınlar
Hiçbiri, bir ötekini,
Altedemedi.
Tüketemedi.
Zamanla kullarım mutsuz oldu;
Dünyam güç ilişkisinden yoksundu.
Bir şey yapmalıydım...

Yavaş yavaş güç dağıttım onlara.
Birer birer.
Gücü alan büyüdü,
Ama sahte gözlerde.
Gücü alan uludu,
Ama korkak kahramanlıklarla.
Gücü alan hızlandı,
Ve kör bir şekilde ölüme tosladı.
Ama...
Artık gülümsüyorlardı...

Bana her gün güç için
Yalvarıyorlardı!
Barış ve huzurda güçlü olmak nedir
Bilmiyorlardı.
Eski inanmayanlarım,
En fanatik destekçilerim olmuşlardı.
Kimileri kalp kırıklıklarıyla
Kimileri türdaşlarının akan kanıyla
Besleniyordu.
Hata yapmıştım...

Terkettim.

Kendilerine yeteceğini sandıkları iradeleri,
Onları kaçınılmaz sonlarına taşıdı.
Ve ben çok uzak yıldızlarda
En yakın dostum 'zaman'la
Nefes almaya devam ettim.
Huzurlu, barışçıl, yalnız
Ve size göre sıkıcı.

27.07.2011   


İlk Yazı



İlk yazıma bir-iki küçük alıntı ile başlamak istiyorum.






Tepkici Melekler

"Bu dünyada hiçbir şey kendi yerini bulmuş değildir, başta bizzat dünya olmak üzere... Öyleyse, 'insan adaletsizliği'ni seyrederken hiç şaşırmamak gerekir. Toplumun düzenini reddetmek de kabul etmek de aynı şekilde abestir: Onun iyi veya kötü yönde değişimlerine, ümitsiz bir tutuculukla maruz kalmaya mecburuz; tıpkı doğuma, aşka, iklime ve ölüme maruz kaldığımız gibi. Hayat yasalarının başında çürüme gelir: Kendi kalıntılarımıza, cansız nesnelerin kendi kalıntılarına olduklarından daha yakınızdır; onlardan önce pes ederiz ve yok edilmez gibi görünen yıldızların bakışları altında kaderimize doğru koşarız. Ama bizzat yıldızlar da, sadece yüreğimizin ciddiye aldığı, sonra da istihza noksanlığının kefaretini büyük acılarla ödediği bir evrenin içinde ufalanırlar...


Tanrı'nın ve insanların adaletsizliğini hiç kimse düzeltemez: Her fiil, kökendeki Kaos'un, görünürde örgütlenmiş, özel bir durumudur. Kökü çağların başlangıcına dayanan bir girdabın içinde sürükleniriz; o girdabın düzen çehresine bürünmüş olması da, sadece bizi daha iyi kapıp sürüklemek içindir..."


E.M.Cioran


Çürümenin Kitabı(1949)






Boşluğun Yelpazesi


"Filancayı şu hedefin peşinde, falancayı başka bir hedefin peşinde gördüm; insanları, birbirini tutmayan konularla büyülenmiş, her biri aşağılık ve tanımlanamaz olan tasarı ve düşlerin sihrine kapılmış gördüm. İsraf edilen onca ateşliliğin nedenlerine akıl erdirmek için her durumu tek tek incelerken, her hareket ve her çabanın anlamsızlığını anladım. İnsanı yaşatan hatalardan etkilenmeyen tek bir hayat var mıdır? Kökleri küçük düşürücü olmayan, sebepleri icat edilmiş olmayan, arzularla ortaya çıkmış mitoslara sahip olmayan tek bir berrak ve şeffaf hayat var mıdır? Her tür yararlılıktan arınmış fiil nerededir? Akkorluktan tiksinen güneşte mi? İmansız bir evrendeki melekte mi? Yoksa ölümsüzlüğe terk edilmiş bir dünyadaki aylak solucanda mı?






Kendimi bütün insanlara karşı savunmak, çılgınlıklarına tepki göstermek ve bunun kaynağını ortaya çıkarmak istedim; dinledim ve gördüm - ve korktum: Aynı sebeplerle ya da herhangi bir sebeple hareket etmekten, aynı hayaletlere ya da tamamen başka bir hayalete inanmaktan, aynı sarhoşluklara ya da tamamen başka bir sarhoşluğa gömülmekten korktum.


...


Sırrımızı -yanılsamalarımızı- mezara götürdüğümüzü, soluğumuzu canlandıran esrarengiz hatayı atlatamadığımızı, hazların ve hakikatlerin hükümsüzlük açısından denk oldukları kestirilemediği için fahişelerle kuşkucular dışında herkesin yalana battığını düşünmek insanın aklını karıştırır.


...


İnsanların var olmak ve harekete geçmek için sarıldıkları nedenleri, kendimde ortadan kaldırmak istedim. Sözle anlatılmayacak kadar normal bir hale gelmek istedim, -şimdi de sersemlemiş bir halde, budalalarla aynı düzeyde ve onlar kadar boşum."


E.M. Cioran


Çürümenin Kitabı(1949)



Cioran okumayı, dili ve içeriği kaldırabileceği hususunda kendine güvenen herkese tavsiye ederim. Aradan birkaç fikir çekip kendi düş dünyamdakilerle sahip olduğu paralelliği görmek beni mutlu ediyor. Yine de her insan farklı hayatlar yaşar ve farklı etkilere karşı farklı tepkisel yargılar oluşturur. Bu doğrultuda; fanatik bir takipçi olmak yerine, ihtiyaç duyulan faydayı alarak mevcut fikirleri, değişen dünya şartlarına uygun ve çok daha güçlü konumlara taşımak gerekir. Zira fanatik şekilde takipçilik, başkasının 'şahsiyetiyle' kendine fayda sağlama çabasıdır ve aşağılık bir davranıştır. Bize sağladığı özgün yönlendirmeleri ve göstermiş olduğu çaba için Cioran'a teşekkürler.